Ben öyle insanlar tanıdım ki siz onları hiç görmediniz. Hiç tanınmadılar. Ne televizyonda, ne gazetede, ne dergide ne de radyolarda oldular. Rabbani bir hayat sürdüler.
Yüzleri nurdu. Sükûtları edepti. Konuşmaları hikmetti. Tebessümü ihmal etmezlerdi. Kendilerine yapılan iyilikleri hiç unutmazlardı. Kendilerine yapılan kötülükleri ise hiç hatırlamadılar.
"Mü'minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler. Onlar ki, namazlarını kılmaya devam ederler. İşte bunlar vâris olanların ta kendileridir." (Mü'minun/1-10).
YEMEK İÇİN YAŞAMAZLARDI
Onlar bu ayetlerde anlatılanın tıpatıp aynısıydılar, aynasıydılar. Kimsenin eline eteğine dokunmadılar. Yetim hakkına tenezzül etmediler. Haramdan aslandan kaçar gibi kaçtılar.
Gözyaşları yanaklarında derin iz bırakırdı. Yemek için yaşamazlardı. "Kutula yemut" yani "Yemeğin ölmeyecek kadarı kâfidir" derlerdi. Onlara benzemedik. Benzeyemedik. Kur'an'ı okumak için hamle yaptıklarında titremeye başlarlardı. Kur'an'ı indirene, Kur'an'ı okumanın nedeninin ağır olduğunu biliyorlardı. Kendilerine sataşan olursa şu ayetin gereğini yaparlardı:
Rahman'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, 'Selâm!' der (geçer)ler." (Furkan/63).
DOSTLUKLARI AHİRETLİKTİ
Bazen iki rekât ile gecenin teheccüdünü sabahın farzına bağlarlardı. Bütün bir geceyi iki rekâtla bitirirlerdi. Yürürken önlerine bakarlardı. Yürüyüşlerinde secde eder gibiydiler. Ayakta secde eder gibiydiler. Yatakları sert, kalpleri yumuşaktı.
Dostlukları dünyalık değil ahiretlikti. Helalden ihtiyaç kadarınca yararlanırlardı. Rükû ve secdeleri uzundu. Allah'tan gafil olmadılar. Her nefes alışta ve her nefes verişte ölüp dirildiklerini bilirlerdi. Sanki yere inmiş mücessem birer melektiler.
GÜNDÜZ KANDİLLE DOLAŞAN ADAM
Gönül gözü açık biri vardı; gündüzleri eline fener alıp öyle dolaşırdı. Bunu gören bir kimse, "Be adam kendine gel, deli mi oldun, böyle gündüz vakti kandille dolaşılır mı?" dedi.
Fenerle dolaşan zat gülerek şöyle cevap verdi: "Elimdeki bu fenerle insan arıyorum." Diğeri, "Baksana şu pazar yeri, sokaklar hep adamla dolu" karşılığını verdi.
Fenerli adam, "İşte ben bunlar arasında öfke ve hırs zamanında öfkesini yenen, arzu ve isteklerine yenilmeyen bir adam arıyorum" dedi.
Bunu duyan karşısındaki, "Nadir bulunan bir şey arıyorsun, var aramaya devam et" cevabını verdi.
(Mesnevi)
KEREM EHLİ KİMDİR?
Kıyamet gününde Allah-u Teala şöyle buyuracak: "Bugün mahşer ehli, kerem sahiplerinin kim olduğunu bilecek." Sahabe sordu: "Kerem ehli kimlerdir ey Allah'ın Resulü?" Şu cevabı verdi: "Mescitlerde zikir meclislerine katılanlardır."
HIRSIZ İLE BEKÇİ
Hırsızın biri kendisini yakalayan bekçiye, "Efendim acıyın, beni bırakın, zira yaptığım Allah'ın (CC) takdiriyledir" dedi. Bekçi de ona şunu söyledi: "A iki gözüm, benim yaptığımı ne sanıyorsun, benimki de Rabb'imin hikmeti, Rabb'imin takdiridir."
(Mesnevi)
MECNUN'UN ENDİŞESİ
Mecnun ayrılık derdinden dolayı boğaz hastalığına yakalandı. Tedavi için hekim çağırdılar. Hekim gelip Mecnun'u muayene etti ve Mecnun'dan kan almaktan başka çare bulamadı. Kan alma işini yapan bir hacamatçı çağırdılar. Hacamatçı geldi, Mecnun'un kolunu bağladı. Şişmiş olan yeri keseceği sırada Mecnun bir nara atarak dedi ki, "Ey kan alan adam!.. Ey hacamatçı hekim!.. Paranı al ve git, bana dokunma, damarımı kesme, isterse bu dertten öleyim!.."
Hacamatçı şaşırdı: "Bundan niçin korkuyorsun, sen kükremiş aslandan bile korkmazsın. Aslan, kaplan, ayı, kurt gibi yabani hayvanlar geceleri saf saf etrafında toplanıyorlar, onlardan korkmuyorsun da bundan mı korkuyorsun?.."
Bunu duyan Mecnun, "Hayır" dedi. "Beni yaralamandan, damarımı kesmenden korkmuyorum. Benim bütün vücudum Leyla ile dolu, damarlarımı keserken ona zarar vermenden korkuyorum."
(Mesnevi)
'MÜSLÜMAN CİN' İFADESİ
DOĞRU MUDUR?
Doğru bir ifadedir. Zira Cin Suresi'nde cinlerin Kur'an-ı Kerim'i dinledikleri, hayran kalıp Müslüman oldukları ve diğer cinlere de ilahi mesajı iletmek için Hz. Peygamber'den müsaade aldıkları iletilmektedir. İlgili ayetlerin tefsirine bakabilirsiniz.
Ölü defnedilip herkes
ayrıldıktan sonra hoca bir şeyler okuyor. Bu nedir?
Cenaze kabre konulduktan ve başında Kur'an-ı Kerim okunduktan sonra kalabalık orayı terk edince orada kalan birinin (hocanın) kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben imanın esaslarını hatırlatmasına biz "telkin" diyoruz. Bazı Hanefi âlimleri telkini hoş görmemişlerdir. Bazı âlimler ise bunun tavsiye edilmediğini ama yasaklanmadığını da belirtip telkinin verilebileceğini söylemişlerdir.
Muska takmak haram mı?
Muska bizi korur mu?
Muska; hastalık, göz değmesi ve benzeri sıkıntılardan korunmak için yazılan ve üstünüze asılan dua demektir. Kişinin Kur'an'ı Kerim'den veya Hz. Peygamber'in (SAV) hadislerinden bir duayı yanında taşıması sakıncalı değildir. Ama aslı esası bilinmeyen, farklı sembolleri anımsatan, İslam'a aykırı öğeler taşıyan muskacılıkla meşhur insanların yazdıkları bu türden yazılı metinleri taşımak ve takmak doğru olmaz.
BİR HADİS
"İnsan az yemekten daha iyi bir örtüyle örtünemez. Az yemekle her hastalıktan korunur."
ATEŞTEN ÇIKARIN
Allah kıyamet gününde şöyle buyuracak: "Bir gün (bile) beni zikredeni veya ömrünün bir anında benden korkanı ateşten çıkarın."