İnsanlık her türlü "izm"i denedi. Totemlerden medet umdu yüzyıllarca. Gün geldi sahte ilahlara tapındılar. Gün geldi aklı ilahlaştırdılar. Kısacası her türlü yol denendi. Ama gönüller huzur bulamadı. Her düzende sömüren ve sömürülen olmaya devam etti. Üçgenin tabanı ve tavanı hep birbirinden uzak durdu.
Mutluluk getirme vaadiyle yola çıkan nice beşeri din, mensuplarına sadece hüsran getirdi. İnanınız ki insanlık, gölgesine sığınacağı bir hidayet arıyor. Kurtuluş, "Asr-ı Saadet"te örneğini Hz. Peygamber ve 4 halifenin yönetiminde bulan hakkaniyettedir. Kurtuluş, adaleti hâkim kılmaktadır. Kurtuluş, haramdan uzak durmaktadır. Kurtuluş, kul hakkına temkinli yaklaşmaktadır.
Kurtuluş, idare eden ve edilenin kucaklaşmasındadır. Kurtuluş, Allah hatırı için adım atmaktadır. Kurtuluş, cihana nur gibi inen Kur'an'a dönmektedir. Kurtuluş, zulmetmemektedir. Kurtuluş, komşusu açken tok uyumamaktadır. Kurtuluş, Hz. Muhammed (SAV) ahlakını yaymaktadır. Kurtuluş, kadın ve erkeği eşit saymaktadır. Kurtuluş, insanı onurlandırmak ve onurunu korumaktadır.
KUR'AN AHLAKINA DÖNMEK
Kurtuluş, kişinin can, mal, namus, iman ve düşünme hakkını korumaktadır. Kurtuluş, yaradılanı, Yaradan'ın emaneti gibi görmektedir. Kurtuluş, çocuğa, kadına ve masuma el kaldırmamaktadır. Kurtuluş, gönüllerin, kapıların, bahçelerin samimi yüreklere açık tutulmasındadır. Kurtuluş, aldatmamak ve aldanmamaktadır. Kurtuluş, lokmayı aç ile paylaşmaktadır.
Kurtuluş, samimi bir arayışla Rabb'i bulmaktadır. Kurtuluş, kibir, azamet, ukalalık, kendini dev aynasında gören kişilerden uzak durmaktadır.
Kısacası kurtuluş, Kur'an ve Hz. Muhammed'in (SAV) ahlakına dönmektedir. Yoksa devasa atılımlar, hayatı kolaylaştıran adımlar, huzur ve mutluluk getirmiyor. Kalpler ancak Allah'ı zikirle, anmakla ve hatırlamakla kendine gelir.
ASR-I SAADET'TEKİ İSLAM
Burada dikkat edilecek en önemli nokta; şahsi yorumlarla dizayn edilmiş, menfaate göre tanzim edilmiş bir din değil; Allah'ın, Kur'an'ın ve Peygamber'imizin yol ve yordamına göre anlaşılmış olan "sahih İslam"ı yaygınlaştırmaktır.
Yoksa tasavvufa düşman, Kur'an'a mesafeli, Hz. Peygamber'i yok sayan, mezheplerle bağımızı koparan bir anlayış bize birlik, beraberlik değil ayrılık getirir.
Asr-ı Saadet'teki İslam'a dönmek zorundayız. O zaman insanlığa da çıkış yolu gösteririz.
Unutmayın, insanlık huzur bulacağı, tatmin olacağı bir dini bulmada yol ayrımındadır.
BU GAYB YAĞMURUDUR
Hz. Peygamber, bir dostunun mezarına gitti. Sonra eve döndü. Hz. Aişe, ellerini Efendimizin yüzüne ve göğsüne sürdü. Hz. Peygamber, "Neden yüzüme elini sürdün Aişe?" diye sordu. Hz. Aişe, "Burada yağmur yağdı. Sana değmemiş. Halbuki yakındaydın" cevabını verdi. Hz. Peygamber sordu: "O esnada başında ne vardı?" Hz. Aişe, "Senin gömleğin" dedi. Hz. Peygamber cevap verdi: "Ey temiz kadın. Senin gördüğün gayb yağmurudur. Bu gökten değildir. O bulut da başka bir göktendir. Başka buluttandır."
ALLAH RIZASI İÇİN YAPIN
Hz. Ömer'in zamanında Medine'de bir yangın oldu. Ateş, taşları bile kuru ağaç gibi yakmaktaydı.
Yapıları, evleri yakmaya, hatta kuşların kanatlarını ve yuvalarını bile tutuşturmaya başladı. Alevler şehrin yarsını sardı. Su bile ondan korkmakta, şaşırmaktaydı.
Akıllı kişiler, ateşe kovalarla su ve sirke döküyorlardı. Yangın ise inadından gittikçe alevini artırıyordu; sanki ona Allah'tan yardım gelmekteydi.
Hz. Ömer'e koşarak, "Ateşimiz su ile asla sönmeyecek" dediler. Halife Ömer dedi ki: "Bu ateş Allah'ın alametlerinden biridir, sizin hasislik ateşinizin bir şulesidir. Su ve sirke nedir? Yoksullara ekmek dağıtınız, eğer bana tabi iseniz hasisliği terk edin."
Halk, Ömer'e, "Biz kapılarımızı açmışız. Bizler cömert kişileriz, mürüvvet ehli kişileriz" dedi.
Hz. Ömer, onlara şöyle cevap verdi: "Siz usul ve âdete uyarak ekmek verdiniz. Allah'ın rızası için eli açıklık etmediniz. Gösteriş ve övünmek için verdiniz; Allah rızası için, iyilik, hayır ve hasenat olsun diye değil."
HZ. ALİ'Yİ DENEMEYE KALKINCA
Dinsizin biri Hz. Ali'ye sordu: "Ey Ali, Allah dilerse seni korur mu?" Hz. Ali, "Evet isterse korur" diye cevap verdi. Adam dedi ki: "O zaman kendini damdan at." Hz. Ali acı tebessümle şöyle karşılık verdi: "Sus be cahil! Sen bana diyorsun ki; Allah'ı dene! Allah kulu dener, kul Allah'ı değil! Çekil git."
CENNET VEYA CEHENNEME GİDECEĞİMİZİ BİLEN ALLAH, NEDEN
BİZİ İMTİHAN EDİYOR?
Sizce Allah ne yapacağımızı bilmeseydi imtihan uygun mu olurdu? İtiraz Allah'ın bilgisine mi? Allah imtihanı öğrenmek için, yani kendi bilgisine bilgi katmak için yapmıyor. Bize nasıl bir sonuç alacağımızı göstermek için yapıyor. Şimdi öğretmen sınav yaparken sizin performansınızı size göstermiş olmuyor mu? Ayrıca Allah bildiği için siz bu kötülük veya iyiliği yapıyor değilsiniz. Sizin ne yapacağınızı bildiği için bunu kaderinize yazıyor. Allah'ın biliyor olması size engel değildir. Unutmayın yaradılışın hikmeti imtihandır. Biz aslında tertemiz olmayan bir hayattan daha duru, ebedi, temiz, kalıcı bir hayata, cennete davet ediliyoruz. Allah sizi denemeden cennet veya cehenneme koysaydı itiraz edecektiniz. "Beni imtihan etmeden mükâfat veya ceza verdi" diyecektiniz.
İslam ülkesinde
doğan biri, İslam'ı tanıma noktasında diğer
ülkedeki insanlardan daha mı şanslı?
Bu işin avantaj ve dezavantajları var. Mesela Mekke'de doğan biri, hayatının bir aşamasında inkârla yoldan çıkarsa alacağı azap sonsuzdur. Ama Paris'te doğan biri, hayatının bir aşamasında iman ederse ebedi cennette olur. İletişim imkânı olmayan, İslam'dan haberdar olmayan biri sadece Allah'ı bilmekle yükümlüdür. Peygamberlerin ulaşmadığı yerdeki insanlar ibadetle yükümlü değildir. Kısacası; çağımızda her şey ayan beyan ortada. Zalim ve mazlum ortada. Dinleri kendilerine paravan edip Müslümanlara nefes alma hakkı bile tanımayanlar sizce hangi İlahi emiri uyguluyorlar. Hiçbir din gaddarlığa müsaade etmez. Kendi akıllarına göre dini ihdas edenler hariç.
Cennette her istediğimi
alabilecek miyim?
Dünyadaki nefis ile ahiretteki nefis bire bir aynı olmayabilir. Kişi cennetteki makamına göre nimetlendirilecektir. Kâf Suresi 35. ayette şöyle denir: "Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır." Cennette kimse mahrumiyet yaşamayacaktır.