Toplumumuz gün geçtikçe bazı manevi değerleri kaybetmeye başladı. Kaybedilen bu değerleri yeniden kazanmak da çok kolay değil. Bu değerlerin en kıymetlilerinden biri komşuluk hakkıdır. Eskiden komşu, ailenin bir parçası gibiydi. Sevince katılır, sıkıntıyı giderir, taşın altına elini koyardı.
Komşunun kim olduğu bilinirdi. İçleri dışları birdi. Ahde vefa gösterirlerdi. Emanete ihanet etmezlerdi. Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Cebrail bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim." Komşu hakkı bu kadar hassastır.
KOMŞUNA İYİLİK ET:
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa komşusuna iyilik etsin. Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa hayırlı şeyler söylesin veya sussun."
KAPINA EN YAKIN
OLANA: Komşudan komşuya fark var. Hz. Aişe soruyor Peygamber'imize: "Allah'ın Resulü iki komşum var. Hangisine hediye vereyim?" Efendimiz şöyle buyuruyor: "Sana kapısı en yakın olana ver." Demek ki komşunun en yakın olanı daha da sorumluluk getiriyor. Onun için iyilik ettiğinde en yakın komşundan en uzağına kadar kademe kademe git buyuruldu.
HER YÖNDEN 40 EV:
Hasan-ı Basri'ye soruldu bir gün, "Komşuluğun sınırı ne kadardır?" diye. O şöyle dedi: "Senin evini esas alalım. Ön taraftan kırk ev, arka taraftan kırk ev, sağ taraftan kırk ev, sol taraftan kırk ev komşun sayılır." Daire bu kadar geniş.
ALTIN-GÜMÜŞTEN
KIYMETLİ: Hz. Ömer'in oğlu der ki: "Biz öyle anlar yaşadık ki komşumuz bize altın ve gümüşten daha sevgiliydi." Şimdi böyle mi? Esas komşuluk o dönemlerdeydi.
KOMŞU AÇKEN TOK
OLUNMAZ: Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurdular: "Komşusu aç olduğu halde tok yatan kimse mümin değildir." Yani Müslüman, Müslüman'dan bu kadar haberdar olmalıdır. Araştırmalı, merak etmeli. Muhtaç olanı sormalı, lokmasını paylaşmalı.
ÇORBANA ORTAK ET:
Peygamber'imizin yakın dostlarından Ebu Zer şöyle derdi: "Dostum -Muhammed- (SAV) bana üç şeyi tavsiye etti: Kol ve bacakları kesik olan bir köle dahi yönetici ise ona itaat et ve dinle, isyan etme, fitne çıkarma. Çorba pişirdiğinde, çorbanın suyunu çoğalt ve komşularına dağıt. Namaz vaktinde cemaate koş.
ERDEMLİ KOMŞU
NİMETTİR: Yine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Huzurlu bir ev (yani iyi anlaştığın eşin), dini bütün bir komşu ve rahat bir araç (binek) Müslüman için bir mutluluktur."
KOMŞUSUNA EZİYET
EDEN KİŞİ: Hz. Peygamber'e önemli bir soru sordular: "Ey Allah'ın Elçisi! Bir kadın var. Geceyi ibadetle geçirir. Gündüz oruç tutar. Çalışır. Sadaka verir. Fakat diliyle komşularına eziyet eder. Bu kadının hâli nedir." Peygamberimiz cevap buyurdu: "O kadında bir hayır yoktur. O cehennem halkındandır." Sonra devam etti: "Bir kadın var. O ise sadece farz namazı kılar. Yağı alınmış peyniri sadaka verir ama kimseye eziyet etmez. Bunun durumu ne olur?" Cevap buyurdu: "O kadın cennet ehlindendir."
GÜVEN VERMEYEN
CENNETE GİREMEZ: Efendimiz şöyle buyurdu: "Komşusu, kötülüğünden emin olmayan kişi cennete giremez."
HAYVANLARA EZİYET ETMEYİN
Hz. Peygamber (SAV) mescitten dışarı çıktı. Mescit kapısında bir deve bağlıydı. Dikkatini çekti. Hava sıcak. Deve de belli ki çoktan burada bağlı duruyor. Susuz, bitkin duruyor. Hemen "Bu devenin sahibini bulun" buyurdu. Bu arada hayvana su verdi. Birazdan sahibi geldi. Efendimiz, sahibine şöyle dedi: "Su vermemişsin. Kızgın güneşin altında direğe bağlamışsın. Belli ki uzun süredir uğramamışsın. Bu ağızsız hayvanlardan dolayı Allah'tan korkun. Onları dinlendirin. Suyunu verin. Aşırı yük yüklemeyin. Bilin ki her ciğer sahibinin bir hakkı vardır."
SIRTINDA BÖĞÜREN DEVEYLE GELME
İbn Mesud'u Peygamberimiz bir göreve gönderecekti. Göreve göndermeden önce şöyle uyarıda bulundu:
"Seni bir göreve gönderiyorum. Sakın mahşere, hazineye ait develerden birini malına kattığın için sırtında böğüren deveyi taşıdığın halde gelmeyesin." İbn Mesud şöyle dedi: "Allah'ın Elçisi! Ben bu göreve gitmek istemem. Beni bağışlayınız." Efendimiz şöyle buyurdu: "Öyleyse ben de seni zorlamayacağım."
(Ebu Davud, 2947)
ZİNA EDEN DİNDEN ÇIKAR MI?
Bir hadiste, "Bir Müslüman imanı yerindeyken, yani imanlı olduğu halde zina etmez" tarzında bir ifade yer alır. Bundan ötürü bazı âlimler, "Kişi zina ederken imanı kendisini terk eder" derler. Çünkü bu kutsi duygu ile zina bir arada bulunamaz. Bazı âlimler ise bu hadisi, "Gerçek bir imanla iman etmiş olsaydı zina edemezdi" diye değerlendirmiştir. Neticede; zinayı meşru saymadıkça zina eden dinden çıkmaz. Ama büyük günah işlemiş olur.
Çocuğum için doğum günü
kutlayabilir miyim?
Çocuğunuzun doğum gününde meşru dairede eğlenmek, başka kültür ve dinlere benzemeye çalışmaksızın kutlama yapmak sakıncalı değildir. Bu kültürel bir olgudur. Böyle bakmak lazım.
Kuran-ı Kerim'de
"yevm" yani gün kelimesi geçiyor. Bu bildiğimiz
gün demek midir?
Kuran-ı Kerim'deki gün kavramı rölatiftir (değişkendir). Bazı ayeti kerimelerdeki günden maksadın 24 saatlik süre olmadığını anlayabiliyoruz. Nitekim bir ayette "Allah katındaki bir günün elli bin yıla denk geldiği" belirtilir. (Mearic Suresi).
Bir insan "Şöyle yaparsam
Allah'ımı inkâr etmiş olayım" derse durumu nedir?
Bir defa böyle bir söz İslam terbiyesine aykırıdır. Bu tür bir söz yemin sayılır. Öncelikle bu sözü söyleyen tövbe ve istiğfar etmelidir. Daha sonra, sözü yerine getiremezse 10 fakire birer fitre miktarı para vermesi veya üç gün üst üste oruç tutması gerekir.
BİR DUA
Hz. Peygamber (SAV) mescitte Medineli bir Müslüman'ın dalgın şekilde oturduğunu gördü. Sordu: "Neyin var? Namaz vakti değil. Mescitte neden oturuyorsun?" Ebu Umame isimli sahabi şöyle dedi: "Ey Allah'ın Elçisi! Sıkıntılar, borçlar, darlıklar beni bu saatte buraya getirdi." Efendimiz (SAV) "Sana bir dua öğreteyim. Allah elbet sana bir kapı açacaktır. Sabah ve akşam okumayı ihmal etme" deyip şu duayı okudu: "Allah'ım! Tasadan ve tembellikten sana sığınırım. Cimrilikten ve korkaklıktan sana sığınırım. Borcun beni sıkıştırmasından sana sığınırım. Makam ve mevkinin şımarttığı adamların kötülüğünden sana sığınırım." Ebu Umame der ki: "Okudum, devam ettim, Allah bana çıkış kapısı nasip etti."