Milletimiz Allah'ı ve peygamberini ölesiye sever. Ezanı duyunca; namaza, tekbire kilitlenir. Gitmese de camiye, camiye koşana yol açar.
İçki içmeyi sevmez.
İçki içeni ise, en sarhoşken bile Hz.
Muhammed ismine, salat ve selam ekler.
Milletimiz; annesinin -babasının mezarında Fatiha'dan fazlasını yapmayı bileni sever.
En daraldığında 'Ya Kuddus' diyeni sever.
Milletimiz; yaşlı ninenin, yaşlı hacı amcanın elini öpeni, sabinin elini başına koyanı sever.
Milletimiz şükür, dua ve de namaz için sabah namazında Eyüp Sultan'a, Hacı Bayram-ı Veli'ye koşan adamı sever.
Milletimiz ezanını sever.
Milletimiz bayrağını, orucunu, hacca gidenini sever.
Milletimiz, içten Allah diyeni sever.
Milletimiz, Nebi (s.a.v) diyeni sever.
Milletimiz; Cami diyen, cami yapan, Kuran diyen, rahmet diyen, aşk diyen, secdedeki adamı sever.
Milletimiz, sıradanlığı bırakıp yürekten ama gerçekten yürekten ayet okuyan adamı sever.
İşte bundan ötürü savunan adamı sevdi millet.
İşte bundan ötürü secdedeki adamı sevdi millet.
Dilediğini aziz ve zelil edersin
De ki "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım. Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin. Dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen, her şeye hakkıyla gücü yetensin." (Ali İmran, 26)
Nasere Abdeh (Kuluna zafer verdi)
Mekke'nin fethi günüdür. Gönlü kırık peygamber (s.a.v.) Mekke'ye giriyor. Sıkıntılı günleri hatırlıyor. Mekke'de horlandığı, Taif'te taşlandığı günleri hatırlıyor.
Şimdi arkasında on binlerle Mekke'ye giriyor. Muzafferdir. Güçlüdür. Zafere yakındır. Kâbe'yi putlardan arındıracak. Rabbe secdeye çağıracak.
Kâbe'yi görünce devesinin yularını saldı. Ve devenin üzerinde secdeye başını koydu. Deve Kâbe'ye yürüdükçe o, başını koyduğu yerden hiç kaldırmadan şu cümleleri mırıldanıyordu:
La ilahe illallaha Vehdeh. Nasere Abdeh ve Hezeme'l Ahzabe Vahdeh. (Allah'tan başka ilah yoktur. Kuluna o yardım etti.
Bütün grupları tek başına o mağlup etti.)
Silahını sıyırmış, devesini şaklandırmış muzaffer bir komutan gibi değil, secdedeki vavgibi girdi.
Kâbe'yi putlardan temizledi. Gönüllerdeki korkuyu giderdi. Kâbe'ye sığınana, silah çekmeyene, Ebu Süfyan'ın evine sığınana, evine girene, saldırmayana dokunmayacağız dedi.
Bir ara Hz. Ömer'in sesini duydu. Bugün melhame -savaş günüdür diyordu. Döndü. Hemen müdahale etti. Ve şöyle buyurdu. 'Bugün merhamet günüdür.'
***
Sonra Kâbe'nin yanında biraz yüksekçe bir yere çıktı. Ve Mekkelilere seslendi. Konuşmasının sonunda Mekkeli müşriklere şunu soruyordu:
"Size ne yapmamı bekliyorsunuz?"
Dediler ki: Sen asil bir babanın, asil evladısın. Senden af dileriz. Bizleri öldürürsen, kısas hakkını kullanmamış olursun. Affedersen senin şanındandır.
Durdu. Uzun uzun baktı. Dünün zalimleri, taş atanları, O'nu diline dolayanları bir bir gördü. Nasıl sapır sapır döküldüklerini gördü. Sonra şöyle buyurdu:
"Ben ve siz; Yusuf (a.s.) ve kardeşleri gibiyiz. Hadi gidiniz hepiniz serbestsiniz."
***
Kuluna zaferi Allah verdi. Çünkü gönülleri çeviren Allah'tır. Bunun farkında olmak lazım. Kucaklaşarak. Zafere taşıyan gayreti unutmadan. Hamd ve şükrü kuşanarak. Verenin kadrini bilerek. Verenin alabileceğinin fehminde olarak. Eğer Rabbim bir nusret nasip etmişse, bunun bir hikmetinin olduğunun farkında olmak lazımdır. Hz.Osman -ra- dediği gibi; Allah Kuran-ı Kerim'le yapmadığını sultanla -kudret ve güçle- yaptı.
İstiğfarı çoğaltın
Kuran-ı Kerim'in en kısa surelerinden birisi Nasr suresidir. Bu sure kısalığına rağmen, Medine'de inmiştir. Kuran-ı Kerim'de 110. Sure olarak yer alır. İniş sırasına göre yapılan düzenlemede ise, Tevbe suresinden sonra toplu olarak inen son suredir.
Veda haccı zamanında inmiştir. Yani 114. Suredir. Bazı alimler ise Mekke'nin fethinden hemen sonra inmiştir, derler.
İbni Ömer'e (r.a.) göre bu sure, Mekke'de, Mina'da indi. En son olarak da Maide suresinin 3. Ayeti indi der. Bu ayetlerden sonra Hz.
Peygamber (s.a.v.) 80 gün yaşadı ve sonra vefat etti. Bazı alimlere göre ise en son olarak Bakara suresi 281.
Ayeti indi. Bu ayetten 35 gün sonra ise Efendimiz vefat etti derler.
Surenin anlamı şudur:
(Ey Muhammed!) Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek tespih et. O'ndan bağışlanma dile. Çünkü o tevbeleri daima kabul edendir."
Hz. Aişe der ki: Bu sureden sonra Hz. Peygamber bol bol "istiğfar, hamd ve sübhanellah" demiştir. Tespihi çoğaltmıştır. Yani sure demiştir ki; Ey Muhammed! Zafer kazandığında, Mekke'yi fethettiğinin akabinde bol bol hamd et, bağışlanma dile, tesbit et. Allah'a sığın. Zira muzaffer olanlar hamd ile Allah'a yalvararak hem zaferin devamını ve hem de nefse mağlup olmamayı dilemeliler. Müminler herhangi bir konuda bir başarı elde ettiklerinde, arzu ettiklerine nail olduklarında bol bol Allah'ı anmalılar.
Dünya ve ahiretin izzeti
Çok samimi ve içten bir duygumu paylaşayım. Belki tecrübe. Belki temenni. Belki bilgi. Belki içe doğan bir hal. Adına ne derseniz deyiniz. O da şudur: Dünyada da, ahirette de izzetin ve zilletin belirleyici unsuru mutlak manada, Hz. Muhammed'dir. Salat ve selam O'na olsun. O'na saygı besleyen yücelmiştir. O'na çatan, O'nu üzen, O'nu rahatsız eden mutlaka ve ama mutlaka dünyada da, ahirette de tokat yemiş ve rezil ile rüsvay olmuştur. Etrafınıza bakın. Ne kadar haklı olduğumu görürüsünüz. Belki bu hal, Hz Peygamber nefretiyle öldüğünde ebedi ateşte olacak zavallı insanlara, ölümlerinden önceki son bir iyiliktir. Çünkü Hz. Peygamber nefretiyle ölseler ebedi cehennemde olurlar. Başlarına gelen perişanlık onların akıllanmalarına vesile olursa ne ala. Yoksa vay hallerine. Ahirette sakın ama sakın, Hz. Peygamber'le hasım olmayınız.
Efendimizden bir hatıra
Hz. Peygamber -sav-Sahabenin gençlerinden Hz Muaz bin Cebel'i, Yemen'e vali olarak gönderiyordu. Ona son olarak şu tavsiyede bulundu: Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. (Buhari, ilim, 69; Müsned, 2136, Nesai, 7-449)