Sosyal medyayı manipüle edenler dâhil hiç kimse sosyal medyanın kirleten ve kirlenen yüzünden memnun değil. Kirletenler de günün birinde mutlaka kirleniyor bu döngüden. Bumerang gibi çirkin şablonlar gelip yüzlerine çarpıyor. "Sen kirlettiğinden daha kirli ve çirkinsin" diyor adeta. Sosyal medyayı kullananlar birkaç çeşittir.
1- Normal bir haberleşme ve bilgi ağı olarak sosyal medya platformunu kullananlar. Bunlar iyi niyetli kişilerdir.
2- Sosyal medyayı ideolojik bir iletişim formu olarak kullanan kişiler. Bunların bir inanç, felsefe veya dini algıları, niyetleri, hatta hassasiyetleri vardır.
3- Bu grup ise hiçbir kutsalı, kırmızı çizgisi, saygın karakteri olmayanların oluşturduğu ilkesizler grubudur. Bunlar sosyal medyayı inançsızlık, din düşmanlığı, kaos, fitne, algı, şantaj ve daha ne kadar çirkin hedef varsa bu amaçla kullanıyorlar. Her bir internet hesabını açtığınızda bunları görürsünüz.
Yalan, dolan ve daha nice olumsuzluğu bunlar kendilerine meşru görürler. Zira bunların Allah, din, iman ve ahiret konusunda da bir endişeleri yoktur. Bunlar menfaatlerine göre inançlarını dizayn ederler. Ama kendilerini sizden daha dindar sayarlar. Hatta her gün gelir size din öğretirler. Bunlar algı, fitne, iftira, yalan, kaos, çatışma ve daha ne kadar zararlı unsur varsa dinimizin tam merkezindeler. Bunu da bilerek yaparlar. Son yıllarda ise bunların sayısı hayli çoğaldı.
KİRLİLİKTEN KURTULUŞUN YOLU
Bilgi soslu bu kandırmacılığı nasıl etkisiz hale getirebiliriz. Özellikle gençlerimizi bu hususlarda uyarmalıyız. Bu hususta atmamız gereken adımlar var. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
HABERİN KAYNAĞINI ETÜT ET
Kuran herhangi bir haber servis edildiğinde haberin kaynağını ve haber getireni inceleyin diyor. Hucurat Suresi 6. ayet bu hususta elimizde önemli bir anahtar veriyor. Ayet şöyle:
"Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber
getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar
verip yaptığınıza pişman olmamak için o
haberin doğruluğunu araştırın."
Ayet, bizlere "Haberi getirenin kişiliğine ve
karakterine bakın" diyor. Eğer karakteri bozuk, art niyetli biriyse onun haberini önemsemeyin,
kadraja almayın, yok sayın. Gelen haber
hangi amaçla servis edildi, kimin yararına,
kimin zararına, kaos içeriyorsa bu kaos kimin
yararına bütün bunların hepsini gözden
geçirin. Aksi takdirde günahı olmayan,
masum birilerini zarara sokarsınız da sonra pişman
olursunuz. Sözü getirenin karakteri bozuk ise yani
"fasık" ise haberi ihtiyatla karşılayın
ve oyuna gelmeyin.
Bu metot İslam'ın her hadisede öngördüğü metottur. Spordan dine, kültürden mal satışına kadar her şeyde ölçü budur.
DEDİKODUYA KULAK VERME
Herhangi bir dedikoduyu, fitneyi, yalanı, ikiliği, kaosu, düşmanlığı yayan, onu ortaya koyanla aynı günaha ortaktır. Zira dedikodu, söz taşıma, yalan, itham birer kul hakkıdır. "Ben böyle duydum; başkasının yalanına, fitnesine bilmeden ortak olmuşum" sözü bir mazeret değildir. Nitekim Allah her kula akıl vermiştir.
"İnsanın her duyduğunu yayması, ona günah olarak yeter"
diyor Sevgili Peygamberimiz. Nice aileler boş konuşanlar yüzünden dağılmıyor mu?
AYRIMCILIK YAPANA BAK
Toplumda sosyal medya aracılığıyla yalan hesaplardan, kaçak yollarla kaos, düşmanlık, mezhep, meşrep, dil, bölge ayrımcılığı yapanlara bakın. Düşmanın okları nereye gidiyorsa, oranın doğru yolda olduğunu bilin.
BİLMEDİĞİN KONUDA KONUŞMA
İsra Suresi'nin 36. ayeti şöyle buyuruyor: "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur."
GIYBET OLAN YERDEN UZAKLAŞ
Hucurat Suresi'nin 12. ayeti, gıybeti "ölü insan etini yemek" olarak nitelendirir. Onun için herhangi bir ortamda birinin gıybeti yapılıyorsa, dedikodusu yapılan bu kişi inançsız veya gayrimüslim biri de olsa orayı hemen terk edin. En azından oradaki günaha dalmamış olursunuz. Nitekim büyük âlimler, kâmil insanlar böyle yaptılar. Hiçbir Müslüman'ın gıybetine prim vermediler. Ya orayı terk ettiler ya da konuşanı susturdular.
DUDAĞINI ISIRMAYI DENE!
Büyükler şöyle der: Her aklına eseni konuşma. Her duyduğunu yayma. Herkesi günahkâr ve kötü sanma. Kibirlenme. İnsanların namus ve edebiyle uğraşma. Kendi iffetini korumaya bak. Eden bulur. Unutma, bir müminin saygınlığı Kâbe'den daha düşük değildir. Küfretme, hakaret etme. Birini sevmeyebilirsin ama bunu edep dâhilinde beyan et. Kırmızı çizgin olsun. Düşmanlığın da bir namusu var. Bazen konuşmadan önce dudağını ısır.
***
KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR
Sahabeden biri, Hz. Peygamber'in karşısına oturdu. Devamlı Efendimizi seyredip gözyaşı döktü. Efendimiz "Neyin var" buyurdu. Sahabe şöyle dedi: "Ya Resulullah, seni bir gün göremezsem özlüyorum. Ya mahşerde seni göremezsem? Makamınız yüksek olacak. Ya size orada ulaşamazsam? Gözyaşım bundandır."
Efendimiz buyurdu: "Üzülme, kişi ahirette sevdiğiyle beraberdir.
Orada bizimle olacaksın." O zaman kimi sevdiğimize bakalım. Dünyada sevdiğinle ahirette de birlikte olacaksın. Cennet veya cehennem. Artık tercihi kişi yapacak!
***
BANA ŞEYTANI GÖSTER
Bir Müslüman, büyüklerden birine ısrar etti: "Ne olur bana şeytanı göster." Allah dostu "Boş ver, şeytanı görüp de ne yapacaksın. Şeytanı görmek fayda sağlamaz" dese de adam ısrar etti. Allah dostu kabul edip adama şeytanı gösterdi. Şeytan, gördüğü Müslüman'a şöyle dedi: "Sana şöyle bir yumruk atmak istedim, hatta belki de bu yumruğumla öldürmek dahi içimden geçti. Ama senin daha 40 yıl ömrünün olduğunu bildiğim için vazgeçtim."
Şeytan bırakıp gitti. Adam sevinip "Daha 40 yıl ömrüm var. Ben bunun 20 yılında günah işleyeyim, her türlü dolabı çevireyim. Geri kalan 20 yılda da nasılsa tövbe ederim" dedi. Adam gevşedi fakat 3-4 sene sonra ölüp gitti. E, şeytan bu! Bir görüşmede bile şeytanlığını yaptı. Ve adamı 40 yıl yalanıyla uyuttu.
***
OĞLUMA VERDİĞİM
ARSAYI GERİ ALABİLİR MİYİM?
Ebu Hanife ve Ahmet Bin Hanbel'e göre almanız doğru olmaz. İmam-ı Şafii ve Malik'e göre ise geri isteyebilirsiniz. Bir hadiste, kişinin bağıştan dönmesinin doğru olmadığı belirtilir ancak baba bundan istisna edilir. Netice itibarıyla, oğlunuzdan zarar görmediyseniz veya bu bağışla diğer çocuklarınıza ciddi bir haksızlık yapmadıysanız verdiğinizi geri almanız hoş olmaz.
İmansız (inançsız) ölene şefaat
imkânı var mı yoksa bu kişi ebediyen ateşte midir?
Bu husus âlimler arasında tartışılmıştır. Konuyla ilgili görüşleri aktaralım: İmam Kurtubi, "Ateşten çıkmazlar, şefaatle azapları hafifletilebilir" der; Müddessir Suresi'nin 48. ayetini buna delil gösterir. Beyhaki, "Genel anlamda böyle bir şefaat olamaz. Ama özel anlamda şefaat olabilir" der. Buna delil olarak Peygamberimizden Ebu Talib'in azabının hafifletildiğine ait rivayet delil gösterilir. Yine Ebu Leheb'in Peygamberimizin doğumu üzerine kendi kölesi Süreybe'yi azat etmesinin ahirette yararını gördüğü rivayeti de bu noktadaki delillerdendir. Kurtubi, Enbiya Suresi'nin 47. ayetini de bazı kişilerin azabının hafifliğine delil sayar. Yine Fatır Suresi'nin 36. ayeti de, "Küfrün azabı değil, günahların azabı hafifletilir" şeklinde yorumlanmıştır. Bu konuda hayli görüş vardır. Ama özetle görüşler böyledir.
Peygamberimiz, amcası Ebu
Talib'e ölüm anında neden sürekli 'Lailaheillallah de' buyurmuş da
Muhammeden Resulullah dedirtmemiştir?
Ebu Talip, Peygamberimizin peygamber olduğunu zaten biliyordu. Bunu defalarca söylemiştir. Peygamberimiz bunu söyletmeye gerek görmedi. Ama Allah'ın birliğini ifade etmemişti. Peygamberimiz onu söyletmeye çalışmıştır.