21 Mart 598'de Mekke'de dünyaya gelen büyük imamı hasretle hatırlıyoruz. Hz. Ali (r.a.) yaklaşık 63 yıl yaşadı. Halifeliği 5 yıl sürdü. Halifelik yıllarında hilafet devletine karşı ayaklanan muhalifleriyle savaştı. Meşru devlete karşı ayaklanan ve halifeye karşı silahlananları 'bağı' olarak nitelendirdi. Ancak savaştığı kişilerin namus ve iffetlerini dokunulmaz ilan etti. Gerek 'Sıffin' ve gerekse de 'Cemel'de kendisine karşı kılıç çekenler hakkında "bize karşı ayaklanan kardeşlerimiz" sıfatını kullandı. Şanssız bir dönem geçirdi. Çetin olaylarla uğraştı.
O'na karşı ayaklanan kişiler arasında Hz. Aişe, Hz. Talha, Hz. Zübeyr gibi büyük şahsiyetler vardı. Bu nedenle de alimlerimiz o zor ve yaman dönemi pek tartışmak istemez.
Alimler bu dönem hakkında şu hükmü vermişlerdir: Bu mücadelede meşru devleti temsil eden Hz. Ali (r.a.) haklıdır ve isabet etmiştir. Karşısında Hz. Aişe gibi büyük insanlar olsa bile durum değişmez. Onlar ise hata etmişlerdir.
***
En sevdiği ismi "Ebu't-Turab" toprağın babası ismiydi. Bu ismi ona Hz. Peygamber (s.a.v.) vermişti. Mütevazıydı. Derin ve nüfuz eden bakışlara sahipti. Yiğit bir insandı. Hendek muharebesinde 'Amr Abdilvüd' isimli yarı dev gibi olan düşmanıyla birebir savaşmaya çıktığında Hz. Peygamber (s.a.v.) ona özel dua etti. Duasında Peygamberimiz (s.a.v.); "Allah'ım! Onu Cebrail'le güçlendir" ifadesini kullandı. Bulunduğu bütün savaşlarda güçlü rakiplerini düelloda mağlup etti. Hayber'de yenilmez unvanına sahip en güçlü savaşçı -Merhab'ı- bir darbede saf dışı bıraktı. Kahramanlığı ve yiğitliği yanında zekâsı nesilden nesle aktarıldı.
Kışın üşümez, yazın sıcağı hissetmezdi. Son derece mütevazıydı. Kıskançlık duygusundan uzaktı. Halk arasında 'Müttekilerin İmamı' - takvalıların imamı- olarak anılırdı. Yolda yürüdüğünde onu görenler yol açılsın diye öyle derlerdi: 'Yol açın, takvalıların önderi geçiyor.' Bütün özelliklerine rağmen gösterişten uzak bir hayat yaşadı.
Halifelerin sağ koluydu
Hem Hz. Ebu Bekir ve hem Hz. Ömer zamanında onların yardımcısıydı. Hz. Ömer birçok içtihadında ona danışırdı. Hz. Ömer'in şehit olduğu gün, en çok gözyaşı dökenlerden biriydi. Hz. Ebu Bekir'in yanında oldu.
Üçüncü halife Hz. Osman'ın muhasara edildiği yerde iki oğlu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile son ana kadar koruyuculuk yaptı. Samimi bir dosttu. Hiç ikiyüzlü davranmadı. Düşündüğünü hiç ertelemeden söylerdi.
Düşmanı yüzüne tükürünce
Bir pehlivan bir -iki Müslüman'ı şehit eder. Haddi aşar. Ağzını bozar. "Nerede Ali b. Ebi Talip" der. Hz. Ali ayağa kalkar. Efendimiz ona zırhını giydirir ve dua eder. Hz. Ali, düşmanı ile karşılaşınca önce onu İslam'a davet eder. Adam ise ağzını bozmaya devam eder. Hz. Ali adamı bir devirir. Kılıcı kaldırınca da adam Hz. Ali'ye doğru tükürmeye çabalar. Hz. Ali kılıcı kınına koyar ve döner. Adamı öldürmekten vazgeçer. Adam büyük imama arkadan bağırır. "Ey Ali! Beni niye öldürmedin." Hz. Ali şöyle der: Daha önce Allah için seninle savaştım. Çünkü sen dinime savaş açtın. Ben de seninle savaştım. Ama demin bana tükürdün. Belki nefsim kabarmıştır diyerek sana dokunmadım. İşte onun için senden uzak durdum. Denir ki bu adam ve 70 kişi İslam'a girdi.
Üç altının hesabını veremedi
Bir karşılaşma sonucu ganimetlerle dönülür. Verilen vergiler Hz. Ali'ye teslim edilir. O da keseyi Efendimiz'e (s.a.v.) verir. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali'ye 3 altın verir. Diğer etrafındakilere ise bu gelirden daha çok verir. Hz. Ali (ra) merak eder. "Neden bana daha az" diye. Büyük İmam o gece rüyasında mahşeri görür. Herkes hesapta. Terazi kurulur. Hz. Ali'ye derler ki; bu üç altının hesabını ver. Hz. Ali öyle sıkıntıya düşer ki ter içinde kalır. Uykudan sıçrayarak kalkar. Yatağından fırlar birkaç adım yürür. Tövbe istiğfar eder. Sabah Efendimiz'e (s.a.v.) gider. Efendimize bu durumu soracaktır. Ancak o daha bir şey sormadan Efendimiz (sav) şöyle buyurur: "Ali! Bu gece 3 altının hesabını vermekte bu kadar sıkıntı çektin. Ya daha çok olsaydı. O zaman ne yapacaktın?"
Kerbela'dan geçerken
Vefatından ve tabii ki Kerbela faciasından yıllar önce bir yolculukta Kerbela'dan geçer. Bir ara Hz. Ali'yi ağlama tutar. O bölgeden hızlı geçer. Müthiş bir sıkıntı duyar. Sanki boğulacağı hissi içine düşer. Bir ara der ki: Allah'a yemin olsun ki, burası bir kavmin develerinin çökeceği yerdir. Onlar burada şehit edilecekler. Onlar hesapsız cennete girecekler. Sonra etrafına sordu: Burası neresidir? Kerbela dediler.
Beni sevenlerin simasını göremedim
Bir gün kapısının önünde birçok kimsenin durduğunu gördü. Kanber'e sordu. "Kim bunlar."
Kanber: Ey Müminlerin emiri bunlar sizi sevenlerdir.
Hz. Ali, "Hayret. Bunlarda beni sevenlerin simasını göremedim" cevabını verdi.
Kanber, "Ey müminlerin emiri, sizi sevenlerin siması nasıl olur" diye sorunca; Hz. Ali "Mideleri boş, bedenlerinde yağ olmayan, zayıf, dudakları susuzluktan ağarmış kimseler" diye cevap verdi.
Namaza durunca dünya dururdu
Namaza durunca sanki Kâinat dururdu. Bir harpte ayağına ok değdi. Ok kemiğe işledi.
Cerrah, "Seni bayıltacak ilaç lazım. Tahammül edemezsin" deyince; o şöyle dedi:
- Biraz sonra namaz kılınca ben, oku çekersin.
Derler ki, bu halini bildikleri için İbn Mülcem o namazdayken saldırdı ve onu şehit etti.
Ceylanlar kabrini ziyaret ederdi
Mezarı toprakla aynı seviyedeydi. Yıllar sonra Harun Reşid bir bölgede avlanır. Bu bölgede ceylanların toplandığını görür. Köpekleri ve doğanları gönderseler de ceylanlara dokunamazlar. Harun Reşid hayret eder. "Bu nasıl olur" der. "Köpekler neden ceylanlara dokunmuyor. Bunun sebebini öğrenin" der. Araştırırlar ve o bölgeyi iyi bilen bir ihtiyar bulurlar. Bu ihtiyar der ki: Burada İmam Ali gömülüdür. Her yıl belli mevsimde ceylanlar O'nu ziyarete gelirler. Kimse dokunmaz onlara.
Büyük İmam'a sonsuz selam olsun. Yüce Rabbim bizleri O'nun şefaatinden mahrum etmesin.