Müslümanim diyene, hayir degilsin diyemeyiz. Belki, “Mademki Müslüman’sin, dine aykiri seyler söylememen ve yapmaman gerekir” diyebiliriz. Ama elimizdeki degnekle imani az veya çok olanlari siralayamayiz
Günahlarimizi görmek istemeyiz. Günahlarimiz gündeme geldiginde, baskalarinin günahlarindan bahsetmek daha da hosumuza gider. Ilgiyi baska yere çekeriz. Ayni günahi isliyor olsak da onlardan dem vurmayiz. Baskasinin hata ve günahi daha caziptir her zaman. Bahsedilmek anlaminda.
Cennete bakisimiz da bundan farkli degildir. Cenneti kendimize yakin, baskasina uzak görürüz. "Ben cennete girmesem kim girer ki?" Böyle zannederiz.
"Kalbim son derece temiz. Önemli olan niyet degil mi?
Iyi bir yürek tasiyorum. Içimde hiçbir kötülük yok" diye savunuruz kendimizi.
Cehennemi de kendimize hiç yakistiramayiz, kondurmayiz.
"Cehenneme girecek bunca günahkâr varken bizim orada ne isimiz var? Zaten yanacak bu kadar insan varken bize yer de kalmayacaktir belki" diye avunuruz.
Iman konusunda da tavrimiz aynidir. "Ben tam müminim, saglam bir imana sahibim, kâmil bir müminim" deriz. Demesek de, dinde zafiyeti olan birini gördügümüzde içimizden böyle geçer. Allah'a hamd ederiz, öyle olmadigimiz için. Iste özellikle bu noktanin insaflica sorgulanmasi gerektigine inaniyorum. Zira yukaridaki, "günah, cennet, cehennem ve iman" ile ilgili tespitlerimiz; iman noktasindaki asiri rahatligimizdan, iman ettim demekle her seyin bittigini sanmamizdan ve insanlari küçümsememizden kaynaklanmaktadir.
Insanlarin imanlarina göre kategorize edilmesi; mümin, münafik, müsrik gibi vasiflarin sayilmasi normaldir. Bu türden farkli inançlara sahip kisilerin her birinin ahiretteki durumlarini, neyi hak ettiklerini dini yönden söylemek de sakincali olmasa gerek. Ama "Filanca az mümin, ben ise tam müminim, ondan daha müminim, çok ihlas sahibiyim" gibi hüküm ifade eden tespitler!.. Esas tehlikeli olan budur. Bu bize hak etmedigimiz bir rahatligi verirken, baskasini da iman dairesi disinda tutma hatasina itebilir.
Ihtiyatli davranilmasi gereken kirmizi çizgi bu olmalidir.
Çünkü böyle haksiz bir hüküm, muhataplarimizi dinden ve dine ait bütün güzelliklerden uzaklara itebilmektedir. Veya dini temsil ettigini zanneden birilerinin duygulari, tarzi, hitap sekli, ignelemesi, toleranssizligi, din hakkinda haksiz bir karalamanin ve önyarginin da yolunu açmaktadir. Nitekim bu tür konusmalardan, sohbetlerden, yazi veya vaazlardan dolayi "Dinden sogudum" diyen insan sayisi az mi?
Onlar sorumlu da, onlari bu noktaya getirenlerin hiç mi günahi yok? Bu korkunç bir vebaldir. Kimse bunun altina giremez ve girme hakkina sahip de degildir.
Çünkü kimse tek basina dini temsil edemez. Belki iyi mümin, hayirli bir Müslüman, örnek bir sahsiyet olmaya gayret edebilir. Bu kadar, ötesi yok.
Imani tartan bir terazi yoktur. Müslümanim diyene, hayir degilsin diyemeyiz. Belki, "Mademki Müslüman'sin, dine aykiri seyler söylememen ve yapmaman gerekir" diyebiliriz. Ama elimizdeki degnekle imani az veya çok olanlari siralayamayiz.
Günün birinde sahabeden Hz. Osman bin Maz'un vefat eder. Peygamberimiz bir ara esi için aglayan Ümmi A'la'nin (RAH) söyle dedigini duyar: "O artik bir kus gibi cennettedir. Mübarek olsun." Iste bu bir hüküm cümlesiydi.
Bunu duyunca Peygamber'imiz (SAV) hemen döner ve ikaz eder: "Sen nereden biliyorsun onun cennete uçup gittigini? Vallahi ben bile Osman'in nereye gittigini bilemem. Ben bile bana ve size ne yapilacagini bilemem."
Peygamber'imizin "kardesim" dedigi birisi hakkindaki bu ikazi ders verme amaci tasimaktadir. Kendini sorgulamadan, baskasinin cehenneme biletini almaya çok meraklilara ders vericidir. Evet, kendimizi Hazreti Nuh'un (AS) gemisinde, diger bütün insanlari ise tufanda görmenin kimseye faydasi yoktur. Çünkü ne cennet bize bir adim kadar yakindir, ne de cehennem bize asirlar kadar uzaktir.
Yani kimse cenneti mezarinda hazir beklemesin.
Övünüp durmasin. Kimse de kendini cehennemin odunu görmesin. Çünkü kalplerin anahtari, yüce Allah'in elindedir. Bizim hiç gibi gördügümüz, Allah'in katinda çok kiymetli olabilir. Bizim büyük gördügümüz ise Allah katinda hiç olabilir. Saglam ve samimi bir iman ve bu imani güçlendirecek dogru ibadet. Formül bu iste.
BIR DUA
Hz. Ali'nin cenazeyi kabre koyduktan sonraki duasi
Allah'im! Bu adam senin kulundur ve iki kulunun ogludur. Sana misafir gelmistir. Sen ise misafir kabul edenlerin en cömertisin. Onun kabrini genislet ve günahlarini bagisla. Zira biz onu iyi biliyoruz. Bununla beraber sen onu bizden daha iyi bilirsin. Senden baska ilah bulunmadigina, Hz. Muhammed'in (SAV) kulun ve Resul'ün olduguna sahitlik ederdi.
BIR AYET
"Sizi huzurumuza yaklastiracak olan ne mallariniz, ne de evlatlarinizdir. Ancak iman edip yararli isler yapanlar müstesna! Onlara yaptiklarindan kat kat fazla mükâfat verilecek ve onlar en yüksek makamlarda kalacaklardir." (Sebe 34/37)
BIR HADIS
Numan bin Besir'in (RA) rivayet ettigine göre Resulullah (SAV) söyle buyuruyor: "Müminler birbirlerini sevmek, birbirlerine sefkat göstermek ve iyilik yapmakta bir vücut gibidir. O vücudun bir uzvu hastalanirsa, diger uzuvlar da hastaligin acisini duyar, uykusuzluk ve atesine istirak eder." (Buhari Edep 37, Müslim Birr 66)
BIR ESMA
El-Bari: Her seyi kusursuz ve
mütenasip yaratan.
SORU - CEVAP
Yurtdisinda sünnet yapacak Müslüman doktor bulmakta zorlaniyoruz.
Hiristiyan doktora sünnet ettirebilir miyiz?
Sünnet, bir ibadet ve gelenektir. Peygamber'imizin sünnetidir.
Ama ayni zamanda tibbi bir istir. Bu nedenle de gayrimüslim olan
ama dalinda uzman bir doktora çocugunuzu sünnet ettirebilirsiniz.
Önemli olan doktorun ne yapacagini bilmesidir.
Abdest dualarini bilmiyorum.
Abdestim kabul olur mu?
Abdestte okunan dualar sünnettir.
Okunmamasi halinde abdeste zarar vermez. Içinizden dilediginiz dualari
okuyabilirsiniz.
Çocuk emziren kadin, oruç tutmak zorunda
midir?
Anne tutmak isterse tutabilir. Fakat kadinlarin
durumuna göre degisir. Doktorun tavsiyesi önemlidir. Bazi kadinlarin sütü çoksa oruç tutabilir
ama azsa tutmayabilir, mecburiyet yoktur.