İSLAM'ın temel kurallarından birisi şudur: 'İman ve amelde kemal zirveye ulaşmak kişiyi tekellüften -Allah karşısında sorumluluk- kurtarmaz.'
Yani şu demek: İmanınız ne kadar zirveye ulaşırsa ulaşsın, Yüce Allah'a ne kadar yakın olursanız olun hayatınızın sonuna kadar namaz kılmakla, oruç tutmakla, haramlardan uzak kalmakla, Allah'ın emirlerini yerine getirmekle yükümlüsün. Ne kadar yücelirsen yücel sen 'kul'sun ve Yüce Yaratan da Rab'dır, Malik'tir, Allah'tır.
Çünkü insan yaradılışı gereği zayıftır, sonludur, sorunludur, muhtaçtır ve gücü sınırlıdır. Hz. İsa ölüleri diriltirdi ama aynı Hz. İsa (as) kendini jurnalleyen veya kötülük düşünenlerin ölü yüreklerini diriltememiştir. Hz. Peygamber, Sevr'de mağarada kapıya ağ ören örümcek ve yumurtaya oturan güvercinle müşriklerin şerrinden emin olmuştur ama Uhud'da mübarek yüzüne gelen ve yüzünü yaralayan kılıca müdahale edememiştir. İnsanların en hayırlılarından verdiğimiz bu iki örnek bile insanın beşeriyetinin sınırlarının keskin çizgilerle çizildiğini gösteriyor.
Biz iman edenler bazen amelimize, iyiliklerimize, ibadetlerimize ve iyi ahlakımıza güvenerek 'la yüs'el' sorumsuz ve hesaba çekilemez olduğumuzu zannederiz. Şeytan bazen insanlarla böyle oynar. Kötüleri göstererek senin kendini iyilerden saymanı sağlar. Böylece insanı Allah'ın rahmetiyle aldatır.
Bu yazımızda Peygamberliğin son halkası ve insanlığın kemalinin zirvesi olan Hz. Peygamber'in (sav) şahsına, özeline, yetki ve irade sahasına işaret eden bazı ayetlerden örnek vermek istiyorum. Bu örneklerle neyi kastettiğimi de sonunda söyleyeceğim:
1. "Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şahdamarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı" (Hakka, 44-47)
Ayet Kuran'ın Allah'ın kelamı olduğunu ifade ettikten sonra, Hz. Peygamber'in (sav) O'nu uydurup Allah'a dayandırmasının mümkün olmadığı, böyle bir şey yapmış olsaydı -ki mümkün değildir- şiddetli bir şekilde cezalandırılacağını ve kimsenin O'nu bu cezadan kurtaramayacağını belirtiyor. İfadeler ne kadar keskin değil mi?
2. "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür." (Hud, 112)
'Dosdoğru' diye tercüme ettiğimiz ifade ayette 'istikamet' olarak geçer. İstikamet tutarlı, devamlı ve Allah'ın rızası gözetilen dindarlık anlamına gelir. Bu ayetin vurgusu o kadar derin iz bırakıyordu ki Hz. Peygamber (sav): "Bu sure beni ihtiyarlattı" buyuracaktır.
3. "Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur." (Hud, 113)
Burada da ayet geneli ifade eder. Kimse bu hitabın dışında değildir. Her seviyedeki her insan bu tehdidin kapsamı alanındadır.
4. "Ey Muhammed! Mümin olmuyorlar diye adeta kendini helak edeceksin." (Şu'ara, 3)
"Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir." (Kasas, 56)
Bu iki sure de Mekke'de inmiştir. Hz. Peygamber (sav) başta amcası Ebu Talip olmak üzere birçok kişinin şirkte direnmesi karşısında büyük üzüntü yaşıyor, onların hidayeti için Allah'a çok yalvarıyordu. İnsanları ucu cennete açılan rahmet merdivenine yönlendiren Allah'ın Peygamberinin isyanlar karşısında yaşadığı bu tarifsiz ıstırabı ileten ayetler adeta şunu anlatıyordu:
Sen Ey Peygamber (sav) hidayeti hak etmeyene üzülmeyeceksin. Sana düşen ancak tebliği ve irşattır. Yönlendirmedir. Tekliftir. İletişim kurmaktır. Daha sonrası seni aşar. Bir insan bütün iletişim organlarını bunlara kapatmışsa üzülmeyeceksin. Narin kalbin bunlara üzülüyor, biliyorum ama sırf sen seviyorsun diye ben hak etmeyene hidayeti vermem. Hak edecek. Uğraşacak.
5. "Ey Muhammed! Biz sana kitabı (Kuran'ı) hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma. Allah'tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır. Çok merhamet edendir. Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez." (Nisa, 105-107)
Denir ki bu ayetler Rifaa isimli bir sahabeyi töhmet altıda bırakan ağzı kalabalık bir ailenin üste çıkma gayreti üzerine iner. Ayetlerde Hz. Peygamber (sav) uyarılır ve olaya temkinli yaklaşması ve olayı iyi etüt etmesi emredilir. Vurgusu hayli sert olan ayetlerdir bunlar.
Yüce kitabımızda bu ve benzeri hayli ayet-i kerime mevcuttur. Bütün bu ayetlerde Hz. Peygamber'in (sav) Yüce şahsiyetinden bizlere ikaz vardır. Yoksa Hz. Peygamber'in -hâşâ- eksikliğine vurgudan söz edilemez. Çünkü ayetler indikçe O, öğreniyor ve sonra uyguluyordu.
Burada şu dersi unutmamak lazım. Allah'ın Peygamberi bu denli sert uyarılıyorsa ya biz iman eden sade Müslümanlar ne yapacağız! Ya biz yanlışlar yaparsak, ya biz zulümden yana olursak! Ya biz kendimizi sorgusuz cennete layık sayarsak?
Evet, eğer biz yanlışlık yaparsak acaba öte âlemde hangi tavırlara muhatap olacağız. Varın bunun cevabını sizler takdir ediniz.
SORALIM ÖĞRENELİM
* Namazlarda 'tadil-i erkân' farzdır diye bir şey duydum. Anlayamadım. Açıklar mısınız? Cevher ARAL/İZMİR
'Tadil-i erkân' demek namazlardaki secde, kıyam, rükû, itidal gibi rükünleri yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir. Mesela: Rükûdan doğrulduktan sonra bir süre ayakta bekleme (kavme) gibi durumlar tadil-i erkândan sayılır. Buna dikkat etmeden namaz kılan, namazdan hırsızlık yapana benzetilir. Üç mezhebe göre (Maliki-Şafii-Hanbelî) farzdır. Hanefilere göre ise vaciptir.
* Babam için ölü kurbanı kesmeli miyim? Zeliha ÇANAK/MUŞ
Ölü kurbanı veya kabir kurbanı adıyla bir kurban çeşidi yoktur. Ancak sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Veya bu niyetle para bağışı yapılabilir.
* Kıyamet kopunca melekler ölecek mi? Sevda MALİK/MUĞLA
Kıyamet kopunca Allah'tan başka melekler de dahil olmak üzere bütün canlılar öleceklerdir. Kassas Suresi 28/88. Ancak melekler için insanların hesaba çekildiği anlamda bir hesap olmayacaktır. Sembolik anlamda melekler de mahşer yerine getirilip bekleyeceklerdir.
* Kardeşim için aldığımız kan bedelini kullanabilir miyiz? Eren BÖLÜM/BURSA
Kan bedeli adıyla ödenen parayı almak ve uygun yerlerde kullanmak mümkündür. Ama vefat edenin eşi ve çocukları varsa bu para öncelikle onların hakkıdır.